COP24 İklim Zirvesi’nin ardından…
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Taraflar Konferansı (COP24) Polonya'nın Katowice kentinde gerçekleştirildi. Konferans sonunda Paris Anlaşması’nın Kural Kitabı kabul edilirken, metnin 2020 yılında yürürlüğe gireceği bildirildi.
Zirvede türkiye’nin talepleri bu yıl da sonuçsuz kalırken zirvede konuşan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Paris Anlaşması kapsamında Türkiye'nin, gelişmiş ülkelerin yer aldığı Ek-1 listesinden çıkmak istediğini belirtmiş, iklim değişikliğiyle ilgili mücadele noktasında Türkiye'nin finansa erişim talebi olduğunu söylemişti. Türkiye'nin bu talebi ve Brezilya'nın Paris Anlaşması'nın 6. maddesine itirazları nedeniyle 14 Aralık'ta bitmesi planlanan İklim Zirvesi 15 Aralık Cumartesi gününe sarktı. Taraflar arasında saatler süren görüşmeler neticesinde sonuç bildirgesine 6. madde yerine tarafların bu hususta anlaşamaya varamadığı, önümüzdeki süreçte çözüm arayışlarının devam edeceği şerhi düşüldü. Bakan Kurum konuşmasında IPCC 1,5 derece raporundan doğrudan alıntı yaparak, Türkiye Cumhuriyeti'nin de bu raporda yazılanları tanıdığını resmi olarak dile getirmiş oldu. Yine iklim değişikliğinden en çok etkilenecek Akdeniz havzasında yer alan Türkiye'nin çoktan iklim değişikliğinden etkilendiğini, sadece 2017 yılında İstanbul'da gerçekleşen 20 dakikalık dolu yağışının verdiği zararın 225 milyon dolar olduğunu dile getirdi. Bakan Kurum'un Türkiye'nin zengin yenilenebilir enerji kaynaklarına yaptığı gönderme ve bu alandaki çalışmalarının altını çizdi. Kurum, Türkiye kurulu gücünün yüzde 48'ini yenilenebilir enerji kaynaklarının oluşturduğunu belirtirken Türkiye'nin 2020 yılında gerçekleşecek Taraflar Konferansı'na ev sahipliği yapmak için resmi başvuruda bulunduğunu açıkladı.
Zirve kapsamında Almanya merkezli Germanwatch “Küresel İklim Riski Endeksi” raporunu açıkladı. Rapora göre son 20 yılda kayda geçen 11 bin 500 aşırı hava olayı trilyonlarca dolarlık hasara ve 525 bin kişinin ölümüne yol açmış. 2017 yılında 11 binin üzerinde kişini ölümüne yol açan küresel iklim felaketlerinin dünya ekonomisine olan maliyeti 375 milyar dolar. Türkiye’de 2017 yılında iklim değişikliğinin yol açtığı afetlerin Türkiye ekonomisine maliyeti ise 1.9 milyar dolar.
2020 yılında düzenlenecek bir sonraki zirveye Güney Amerika ülkesi olan Şili’nin ev sahipliği yapacağı belirtildi. Zirve kapsamında yaşanan diğer gelişmeler ise şöyle:
Hindistan fosil yakıt kullanımını büyük oranda azalttı
Hindistan, Paris Anlaşması hedeflerinin büyük kısmını gerçekleştirme yolunda olduğunu açıkladı.Hindistan, 2030 itibarıyla elektrik kurulu gücünün yüzde 40’nın fosil olmayan kaynaklardan elde edilmesi hedefini gerçekleştirmek ve bu hedefin ötesine geçebilmek için 2018 Ulusal Elektrik Enerjisi Planı’nda net bir resmi yol haritası belirledi. Bu planda yüzde 67 fosil yakıtlardan oluşan elektrik sisteminin toplam kurulu güçteki payının 2027 itibarıyla yüzde 43’e indirilmesi öngörülüyor.
Ancak yayınlanan bir analiz Hindistan’da enerji dönüşümünün bu öngörünün ötesine de geçebileceğini gözler önüne seriyor. Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsü IEEFA, Hindistan’ın 2030 itibarıyla elektrik kurulu gücünün yüzde 40’nı fosil olmayan kaynaklardan elde etme hedefini 2020'de gerçekleştirebileceğini öngörüyor.
IEEFA tahminlerine göre, Hindistan’ın kömürlü termik santral kurulu gücü Mart 2019 itibarıyla 226 GW ile toplam kurulu gücün (360GW) yüzde 63’ünü teşkil edecek. 2019 yılsonunda ise, Hindistan’da fosil olmayan yakıt kaynaklarına dayalı kurulu gücün, ilk defa toplam kurulu gücün yüzde 40’ından fazlasını teşkil etmesi bekleniyor. Mart 2017’deki 57 GW’lık yenilenebilir enerji kurulu gücünün (büyük ölçekli hidroelektrik santraller hariç) beş kat arttırılarak, 2027 itibarıyla 275 GW’a çıkarılması hedefleniyor. Böylece, yenilenebilir enerji santralleri, 2027 itibarıyla 619 GW’lık toplam kurulu gücün yüzde 44’nü teşkil edebilecek. Buna ek olarak, 80 GW kurulu gücünde hidroelektrik ve nükleer enerji santralleri de toplam kurulu gücün yüzde 13’ünü teşkil edecek. IEEFA son olarak Hindistan’ın iklim hedeflerinden ödün vermeden kalkınma hedefleri, yerli malı üretim hedefleri ve enerji erişimi hedeflerini gerçekleştirme yolunda önemli mesafe kat ettiğini belirtiyor. Hindistan hükümetinin, “Bir Dünya, Bir Güneş, Bir Şebeke” temasıyla da uyumlu olarak, Paris hedeflerini gerçekleştirirken ve yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğini artırırken, Hindistan halkının ihtiyaç ve isteklerini karşılayacak yerli üretimi de desteklemesi gerekiyor.
TSKB, Zirve kapsamında sürdürülebilir finansman desteklerini anlattı
Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) Polonya’nın Katowice kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 24. Taraflar Konferansı (COP24) kapsamında iki ayrı panele katılarak, Türkiye’deki öncü uygulamalarını katılımcılarla paylaştı. COP24 kapsamında 11 Aralık'ta TÜSİAD’ın düzenlediği ve finansman modelleri ile teşviklere ilişkin önerilerin konuşulduğu “İklim Değişikliği ile Mücadele Kapsamında Sürdürülebilir Finansman” başlıklı panelde konuşan TSKB Mühendislik ve Teknik Danışmanlık Yöneticisi Erhan Çalışkan, TSKB’nin sürdürülebilir finansman desteklerini anlattı.
13 Aralık’ta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın düzenlediği, “Sürdürülebilir Kalkınma ve Finansal İnovasyon: Türk Bankacılık Sektöründeki Uygulamalar” başlıklı panelin moderatörlüğünü TSKB Sürdürülebilirlik Danışmanlığı-Escarus Yöneticisi Ece Sevin üstlenirken, TSKB Finansal Kurumlar Grup Yöneticisi Gizem Erarslan ise yenilikçi finansman araçlarına odaklandığı konuşmasında TSKB’nin yeşil/sürdürülebilir tahvilleri hakkında bilgi verdi.
İklim davalarında büyük artış
Dünyanın farklı yerlerinden altı iklim davasını temsil eden davacı, avukat ve kampanyacılar, hükümetlerin iklim değişikliğini durdurması için acil emisyon azaltımını amaçlayan yasal girişimleri görüşmek üzere Polonya’nın Katowice şehrindeki Birleşmiş Milletler İklim Müzakerelerine (COP24) katıldı. Dünyada mahkemeye taşınan iklim davaları sayısında büyük artış kaydedildi. Halihazırda dünyada 1000’in üzerinde iklim değişikliği davası olduğu tahmin ediliyor.
Bu davaların arasında, 2015’te Hollanda hükümetine açılan ve mahkemenin Hollanda’nın 2020’ye kadar emisyonlarını önemli oranda azaltmasına karar verdiği ve bir dönüm noktası niteliğindeki Urgenda davası gibi, hükümetleri doğrudan iklim değişikliğinden sorumlu tutan davalar da bulunuyor. Hollanda hükümeti kararı temyize götürmüştü. Ekim ayında hükümetin temyiz davasını kaybetmesiyle birlikte, Urgenda davası iklim davaları açısından çok önemli bir emsal oluşturdu.
2018 yılında, politikacıların iklim değişikliğiyle gerekli düzeyde mücadele edememesi üzerine, dünyanın dört bir yanında bireyler mahkemelere başvurmaya başladı. Ekim ayında Almanya’da üç aile, Almanya’nın ulusal 2020 iklim koruma hedeflerini gerçekleştirmek için gerekli önlemleri almayarak yaşam, sağlık, malvarlığı edinme ve meslek seçme özgülüğü konularında anayasal haklarını ihlal ettiği iddiasıyla hükümete dava açtı.
Kasım ayında, Kanada’da bir grup genç, hükümetlerinin daha iddialı bir emsiyon azaltım hedefini uygulamaya geçirmeyerek ve mevcut zayıf hedefi gerçekleştirmek için gerekli adımları bile atmayarak, nesillerinin temel haklarını ihlal ettiği iddiasıyla yasal işlem başlattı.
Mayıs ayında Avrupa Birliği’nden 9 aile ve Fiji, AB’nin 2030 emisyon azaltım hedeflerinin yaşam, sağlık, meslek seçme ve malvarlığı edinme hakları dahil olmak üzere temel haklarını ihlal ettiği iddiasıyla AB’ye dava açtı. Kolombiya’da ise bir grup genç Nisan ayında Kolombiya hükümetine karşı çok önemli bir iklim davasını kazandı ve Yüksek Mahkeme hükümetin Kolombiya Amazon bölgesi için bir nesillerarası anlaşma hazırlamasına karar verdi.
2019 yılında bu tür davaların artması bekleniyor. Ocak 2019’da Friends of the Irish Environment tarafından İrlanda’nın Ulusal İklim Değişikliğiyle Mücadele Planı’nın meşruluğu konusunda İrlanda hükümetine açılan dava Dublin Yüksek Mahkemesi’nde görülecek. Kısa süre önce dava hakkında görüş bildiren Birleşmiş Milletler İnsan Hakları ve Çevre Özel Raportörü “İrlanda Hükümeti’nin insan haklarının iklim değişikliği tarafından ihlal edilmesine karşı korunmasına dair net, olumlu ve uygulanabilir yükümlükleri bulunmaktadır” dedi.
ABD hükümetine karşı kapsamlı “iklim tedbirleri” talep eden 21 genç tarafından açılan ve simgesel önem taşıyan dava ise, Trump yönetiminden kaynaklanan birçok ertelemenin ardından, nihayet görülmeye başlanabilecek. 39 binden fazla Belçika vatandaşı tarafından açılan iklim davasında ise, Belçika hükümetinin uzun süredir beklenen savunmasını nihayet yapması bekleniyor.
2019 yılında ayrıca, binden fazla İsviçreli kadın tarafından İsviçre’nin ulusal iklim değişikliğiyle mücadele konusundaki yeterliliğinin sorgulandığı davada karar çıkması da bekleniyor. İklim davalarının mahkemeye taşınma hızına bakıldığında, bu mevcut davaların 2019’da görülecek davaların sadece küçük bir kısmını teşkil ettiği düşünülebilir.
HEAL: “Türkiye en çok linyit tüketen dördüncü ülke”
COP 24’ün devam ettiği günlerde açıklama yapan HEAL, yeni araştırmasında Türkiye’nin dünyada en çok linyit tüketen dördüncü ülke olduğunu açıkladı. HEAL Sağlık ve Çevre Birliği, yayımlanan bu yeni raporunda halk sağlığının korunması ve hava kirliliğinin önlenmesi için bütün termik santrallerin kapatılması ve Türkiye’nin linyit tüketiminden vazgeçmesi çağrısında bulundu.
“Linyit kömürü: Sağlık etkileri ve sağlık sektöründen tavsiyeler” isimli rapora göre, Türkiye’de 2016 yılında 70,2 milyon ton linyit üretildi ve üretilen linyitin yarısından fazlası kömürlü termik santrallerde kullanıldı. Türkiye’de işletmedeki 27 kömürlü termik santralin 11’inde linyit kullanılıyor, başka bir deyişle 19,9 GW kömürlü termik santral kapasitesinin yüzde 52’si linyit kömürüne dayanıyor. Ülke, bu linyit üretimiyle dünyada dördüncü, Avrupa’da ise ikinci sıraya oturuyor.
İklim değişikliğinin en temel nedenlerinden olan kömürün sağlığa etkilerinin altını çizen Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) üyesi Doç. Dr. Çiğdem Çağlayan, “HEAL’in linyit özelinde hazırladığı yeni rapor, kömür kullanımının sağlık etkileri konusunda politika yapıcılara güçlü kanıtlar sunan önemli bir çalışma” dedi. Çağlayan şöyle devam etti:“Bugüne kadar yapılmış birçok araştırmada kömürlü termik santrallerin mevcut olduğu bölgelerde astım, kanser, KOAH gibi hastalıklarda artışa neden olduğu yadsınamaz bir biçimde ortaya konulmuştur. Ayrıca Türkiye’de kömürlü termik santrallerin, yarattıkları hava kirliliği sebebiyle yılda yaklaşık 3 bin erken ölüme sebep olduğu tahmin edilmektedir”.
Temiz kömür diye bir şeyin olmadığının altını çizen HEAL Türkiye Danışmanı Funda Gacal, “Zonguldak’ta taş kömürünün nasıl bir hava kirliliğine sebep olduğunu görüyoruz. Resmi rakamlar, hava kirliliğinin hem Türkiye’nin hem Dünya Sağlık Örgütü’nün limitlerinin çok üstünde olduğunu ortaya koyuyor. Yeni raporumuz, Türkiye’de aynı miktarda elektrik üretmek için taş kömüründen üç kat daha fazla linyit kullanıldığını ortaya koydu. Bunun daha fazla kirlilik ve olumsuz sağlık etkisi anlamına geldiğini tahmin etmek zor değil” dedi.
Türkiye’deki en büyük ve kirli kömürlü termik santrallere bakıldığında yine linyit ana yakıt kaynağı olarak ortaya çıkıyor. Afşin Elbistan A ve B linyit santralleri ve Yatağan başta olmak üzere Muğla’daki linyit yakıtlı santraller buna örnek gösterilebilir. Son yıllarda yeni kömürlü termik santral planları ile gündeme gelen Eskişehir, Çanakkale ve Tekirdağ gibi şehirlere yapılmak istenen santrallerin neredeyse hepsinde linyit kullanılması hedefleniyor.
Türkiye’yle beraber Avrupa’daki diğer ülkeleri de inceleyen rapora göre, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı Avrupa’daki ülkeler dünyadaki linyitin yüzde 50’sini üretip tüketiyor ve Avrupa’daki kömürlü termik santrallerin yüzde 40’ı linyitle çalışıyor. Avrupa Birliği’nin en büyük, en kirli ve insan sağlığına en zararlı termik santrali Polonya'daki Belchatow santrali de yine linyit kullanıyor. Avrupa ülkelerine, yüksek linyit üretim ve tüketim modellerini terk etmeleri ve acilen linyit de dahil tüm yeni kömürlü termik santral projelerinden vazgeçmeleri için çağrı yapılıyor.
Türkiye hem sayı hem de kapasite bakımından Avrupa ülkeleri arasında en fazla yeni kömürlü termik santral planlayan ülke olarak öne çıkıyor. COP24 kapsamında düzenlenen İklim ve Sağlık Zirvesi hakkında da konuşan Gacal “Linyit özelindeki veriler, linyitin iklim üzerinde son derece yıkıcı bir etkisi olduğunun altını çiziyor. Ancak buna rağmen Avrupa’da ve Türkiye’de 2010’dan bu yana linyit üretiminde belirgin düşüş gözlenmedi, bu da iklim değişikliği mücadelesine gölge düşürüyor. Gerçek anlamda insan sağlığını korumak ve iklim değişikliğiyle mücadele etmek için enerji sistemimizi acilen dönüştürmemiz gerekiyor. Ancak ne yazık ki binlerce politikacının bir araya geldiği iklim zirvelerinde insan ve diğer canlıların sağlığının ana konu olmadığını görüyoruz” dedi.
Türkiye yenilenebilir enerji potansiyelini kullanarak gelişen ülkelere iyi bir rol model olabileceği halde, Paris Anlaşması ve iklim mücadelesinden gittikçe uzaklaşıyor. Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu Yürütme Kurulu Üyesi Halk Sağlığı Uzmanı Gamze Varol, “Geçtiğimiz hafta Dünya Sağlık Örgütü’nün COP24 kapsamında duyurduğu yeni rapor incelendiğinde görülüyor ki, iklim değişikliği ile mücadele etmenin sağlık faydaları maliyetinden çok daha yüksek; iki katı kadar. HEAL’in bu raporu da benzer bulguları bize sunuyor. Buradan Türkiye’ye, halk sağlığını korumak ve geliştirmek amacıyla, başta enerji üretim modellerinde değişiklik yapmak olmak üzere çok görev düşüyor” diyerek sözlerini noktaladı.
TEMA Vakfı: “Türkiye iklim hareketinde yer alma fırsatını kaçırmasın”
Cop 24 kapsamında açıklama yapan TEMA Vakfı da son dönemde dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük tehlikenin iklim değişikliği olduğunu ifade etti. TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “İklim değişikliğinin etkilerini artık bugün yaşıyoruz. Özellikle son dönemde yaşanan kuraklık, seller, dolu gibi aşırı hava olayları hayatımızı doğrudan ve olumsuz etkiledi. Eğer önlem almazsak bu etkiler artarak sürecek. Germanwatch tarafından zirve kapsamında yayımlanan Küresel İklim Riski Endeksi’ne göre Türkiye’de 2017 yılında olan aşırı hava olayları toplamda 1,9 milyar dolar ekonomik hasara yol açtı. Ayrıca ülkemizde hava sıcaklıklarında hızlı değişmeler görülüyor. İklim modelleri gelecekte Türkiye ve çevresinde ortalama hava sıcaklıklarında önemli ve hızlı artışların olacağını gösteriyor. Bu şekilde devam edersek sağlıklı suya ve gıdaya erişimin zorlaştığı, havanın ve denizlerin kirlendiği, tüm kıyı ve kara yaşamının bozulduğu bir dünyada yaşamak zorunda kalacağız. Tüm canlı yaşamının birbirine bağlı olduğu düşünüldüğünde bu risklerden öncelikle biz insanlar etkileneceğiz” dedi.
“Türkiye yapılabilecekler konusunda geç kalmış değil”
Türkiye’nin iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgelerden biri olan Akdeniz havzasında yer aldığını belirten Deniz Ataç, “Olumsuz tabloya rağmen halen geç kalmış değiliz. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli Ekim ayında yayımlanan 1,5 °C Küresel Isınma Özel Raporu ile sıcaklık artışının 2 °C yerine 1,5 °C’nin altında sınırlandırılması ile iklim değişikliğinin birçok etkisinin azaltılabileceğini ortaya koydu. Raporun yayımlanmasından kısa bir süre sonra İklim Zirvesi'nde bir araya gelen devletler, ısınmayı 1,5 °C’de tutmak için ulusal katkı beyanlarını gözden geçirecek ve bunun başarılması için yapılması gerekenleri müzakere edecekler. 1,5 derece hedefine ulaşabilmek için Türkiye’nin de iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarını azaltması ve 2050 yılı itibariyle sıfırlamış olması gerekiyor. Polonya’da gerçekleştirilen İklim Zirvesi, Türkiye’nin bu konuda harekete geçmesi için iyi bir fırsat olabilir. Paris İklim Anlaşması öncesinde verdiği ulusal iklim değişikliğiyle mücadele beyanı dahilinde artıştan azaltım sağlama gibi bir hedefi olan Türkiye’nin sera gazı azaltım taahhütlerini iyileştirmesi ve imzacı olan diğer 184 ülke gibi Paris İklim Anlaşması'nı onaylayarak yürürlüğe koyması gerekiyor. Türkiye bu yıl da Paris Anlaşmasını onaylamadığı takdirde, geleceğin siyasetinin, ticaretinin ve ekonomisinin çerçevesini çizen ülkelerin dışında kalacak, yön veren değil, izleyen olacak. Türkiye’nin bir an önce Paris İklim Anlaşması’nı onaylayıp, iklim hedeflerini güçlendirerek küresel çalışmaların liderleri arasında yer almasını talep ediyoruz. İklim değişikliği ile mücadele etmek için küresel ölçekte iklim finansmanına erişim ve fonlardan yararlanmak önemlidir. Ancak iklim politikamızın ekseni, Yeşil İklim Fonu’na erişebilmek için gelişmiş ülkeler listesinden çıkmaktan ziyade, iklim değişikliğine uyum ve sera gazı azaltımı çerçevesinde yerel ve ulusal çok boyutlu politikalar olmalıdır” dedi.
“Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji yatırımları yapılmalı”
İklim değişikliğiyle ilgili atılacak adımların ulusal ölçekte pek çok faydası bulunuyor.NewClimate Institute (NCI) ile CAN Europe (Avrupa İklim Ağı) tarafından Türkiye İklim Ağı’nın desteği ile hazırlanan “İklim Hareketine Geçmenin Yan Faydaları: Türkiye İklim Taahhüdünün Değerlendirmesi Raporu” Paris Anlaşması’na uyumlu politikaların Türkiye için daha güçlü ekonomi anlamına geldiğini göstermişti. Raporda yapılan analiz, 1,5°C ve 2°C derece hedeflerine uygun bir şekilde, Türkiye’nin yüzde 100 yenilenebilir enerjiyi ve enerji verimliliğini önceliklendirdiği takdirde, fosil yakıtlara bağlı enerji ithalatından 23 milyar dolar tasarruf edebileceğini, 2030 yılına kadar hava kirliliğine bağlı toplam 35 bin ölümü engelleyebileceğini ve enerji sektöründe 64 bin yeni iş imkanı yaratabileceğini gösteriyor. Yapılan başka çalışmalar ise iklim değişikliği etkilerinin neden olacağı kayıp ve zararların mal olacağı insan hayatları ile ülke ekonomisine etkilerini ortaya koyuyor. Paris İklim Anlaşması hedeflerinin gerçekleştirilmesi, sadece hava kirliliğinin azaltılmasına bağlı olarak 2050 yılına kadar yaklaşık bir milyon kişinin hayatını kurtarabilir.













